11 Mart 2012 Pazar

Yalnız Bulut Parçaları


                Hepimiz yalnız birer bulut parçasıyız sonsuz fezada. Kimimiz yağar yeryüzünde filizlenir, kimimiz ise  öfkeyle göğü yarar ve hiddetiyle denizde ve karada kapanmaz yarıklar oluşturur. Kimimiz ise de rüzgarın büyüsüne kapılıp, oradan oraya sürüklenir de hayatın enginliği içersinde zamanla paramparça oluverir. Bilhassadır, varlığım bu büyük varoluşta, sadece sadeliğini korumak isteyen bir savaşçıdır. Bir elinde gerçeklik mızrağı, diğerinde ise şeref kalkanı. Göğsünde parlayan haysiyet zırhı bir an için görevini aksatmayadururken, mataramda biriken yalnızlık gözyaşları bedenimi günden güne paslandırmaktadır. O artık bendim, o zırh artık benim şahsımdı. Terkedemezdim, bırakamazdım ve unutamazdım. Çünkü bu bir onurdu ve zırhımın üzerindeki diğer demir parçaları gibi artık ince ince işlenmişti. Terkedemezdim şerefimi. Bir an için dahi olsa indiremezdim kalkanımı. Tüm melezleşen zihniyetlerin bakışlarıyla mütemadiyen kırbaçlansam dahi, zırhım güneşte parladığı sürece ben, o zaman bendim.

                Öyle çok önemli birisi miyimdir? Hayır. Tüm sahip olduğum biraz mutluluk ve biraz neşe. Bencil birisi de değilimdir hani, hatta bazen korkarım; paylaşa paylaşa bana kalmayacak diye. Yine de bu korkumla şakalaşır, ciddiye almamaya da gayret gösteririm. İnsanlar pekala umursamıyor olabilirler, bencilce o olgunlaştıramadıkları ergen duygularıyla yaşıyor olabilirler. Fakat bu onları yine de masumiyet sınırının dışına çıkarmıyor. Her ne zaman dilleri ateşzeban olup, gözleri hin bakıp ve  kalpleri şerle dolarsa, o zaman benim mücadelem başlamaktadır. Çünkü bu, bir savaş ilanıdır ve şerefi ve haysiyeti olan herhangi bir varlık, bu çağrıyı reddetmeyecektir.

Beni hüzne ve acıya büründüren gerçek ise bu insanların sayısının, nasıl olurda bu kadar çok miktarda olabilir olmasıdır. Zatlerine biçilen kısa  ömürlerinde sonsuz ilim ve felsefeyle ödüllendirilen bu insanların, sebep oldukları bu keder ve vahşeti aklım bir türlü almıyor. Çoğu zaman reddediyorum. Reddetmeye mi zorluyorum kendimi bilemiyorum ama bir histir içimde filizleneduruyor isyan edercesine. Henüz bir çocuğum, büyümemeyi kendine tembih etmiş bir çocuk. Yaşam, kollarımdan ve bacaklarımdan beni çekiştirse de “büyü artık” dercesine, karanlığına kardelenler ekiyorum bir çocuksu tebessümle. Olmaz diyor bana. Bir fiske vurup haddimi bildirmeye çalışıyor. Ama bilmiyor ki ben, daha nice fiskeler tadacağım da uslanmayacağım. Ellerim kırılacak da durulmayacağım. Dilime penseler, düşlerime perdeler ve gönlüme prangalar vurulacak da ben hâlâ susmayacağım. Belki katre katre tükeneceğim. Bu fenalık, beni için için yokedecek ve lopçun hırsında boğacak. Belki bir yudum suyu, susamış ümitlerimden esirgeyecek de ben yine de ayağa kalkacağım. Kalkacağım çünkü ben, ölümünü ölümsüzüne adamış bir meczup yazarım. Ne kadar gölgelendirilirse gölgelendirilirsin, tuvallerime nefret fırçalarıyla vurulacak olan katran nefisler, şefkatle gökkuşağı parelerine boğulacaklar. Fakat gerçekten çok üzülüyorum ki bunu, ne bir ölümlü beden yapabilir ne de bu, ölümlü bir beden için yapılabilir. Ben, hicran çöllerini ne kadar boyasam da yeşile, ne kadar eksem de aşk tohumlarını cansız kumlara, gökten düşen damlalar aşk olmadıkça filizlenmeyecek kardelenler. Cennet bahçelerine bir merdiven de inşaa etsem, çıkacak bir ahbap olmadıkça çabuk yorulacak bu umarsız bedenler. Sevgiyi ve aşkı tanımlayamamış zihinler, bir bir sökülecekler topraktan ki aman Allah’ım onlar daha filizlenmemiş kardelenler! Güneşe meydan okuyan bu hayaller, mütemadiyen kaybolacak ve hatırlanmayacak çizimi olmayan bu tuvaller.

Biliyorum, bir ses duyamacağım rüzgardan başka. Ama henüz parçalayamadı beni bu mahi rüzgar. Ben hâlâ bir bulut parçasıyım ve belki filizlendireceğim bir kardeleni beni parçalayacak olan hicran gözyaşlarımla.
Bertan Noyan Öztürk
08.03.2012
Sabah 03.40


1 yorum:

  1. Deli; ki en güzel hitap biçimidir senin için... Zira ''Deli'' olmak zordur!...

    YanıtlaSil